Sosyal Medya Fenomeni Olmak İsteyenlere Hitaben
Satış, pazarlama ve ürün yönetimi alanlarında yöneticilik yapan biri olarak şapkamı önüme koyup düşündüm. Aylardır sosyal medya hesaplarını, şu veya bu sebeple sanal alemde fenomen diye adlandırılan kişilerin sosyal medya hesaplarını ve onların gerçek yaşamlarını izlemeye başladım. Şükürler olsun ki bir kısmı ile ortak arkadaşlarımızdan dolayı tanışma ve kendileri ile kısa bir süre de olsa vakit geçirme şansım oldu. Tanrım bana bu fırsatı tanıdı.
Kalbi gibi korudukları oldukça akıllı olan cep telefonlarından kafalarını kaldırdıkları süre içerisinde sohbet edebildiğim bu insanları, onları takip edenler kendileri ile sohbet edebilseler de seviyeyi bir anlasalar keşke.
En çok bilen onlar olmalarına rağmen bilim hakkında maalesef hiçbir şey konuşamadık. Eğitim hayatları ise gizlilikler ile dolu. Biri bir üniversite ismi söyledi İngiltere’de imiş. Hala arıyorum öyle bir okul var mı diye ama bulamadım, pes ettim artık. Yalan dolan hikaye hayatlar ile hayatları örülmüş, örtülü ödenekli tipler çoğu.
“Ne iş yapıyorsun?” diye soruyorum. Danışmanım diyor. Ya sana kim ne danışsın, kelin merhemi olsa başına sürer.
“Hangi alanda ne uzmanlığın var?” diye soruyorum. Tık yok. Yanındaki de “Fenomen o,” diyor. Delireceğim.
Bir de üniversiteler bu adamları konferanslara, konuşmalara çağırıyor. Bir tanesini merak edip gidip dinledim. Gazlamalar, alkışlamalar, özenmeler gırla. Hayır geyik yapsalar neyse, diyeceğim ki eğlence için gelmişler. İki elinin parmaklarını birleştirip ciddi ciddi başarı hikayesi anlatmaya çalışanlar gördüm. 22 yaşında hayatın zorluklarından, engebeli yollardan bahsetiyor. 2 milyon takipçisinin bir gün onu bir anda bırakacağından haberi yok. Hem bu yavaş yavaş azalmayla da gitmeyecek. Bir anda silinip gidecekler. O zaman bu çocukların normale dönmeleri de çok zor olacak.
Hepsi öyle değil tabi ki.
Eğitimini almış psikolog olmuş olan da var ama profili Plates hocasından farksız. Hasta demiyorum danışan diyorum. Danışanları ile bir resimleri var dillere destan. Zaten psikolojisi bozuk diye orda o insanlar. Sen danışanını neden ifşa ediyorsun ki. Kimlik bunalımını hastasından önce yaşayan bir psikologsun sen, ama farkında değilsin.
Kadın kitap yazmış bir pozu var, zannedersin fashion week haftasında kıyafet tanıtıyor. Erkeklerin libidosunu tavan yaptıran hafif bir yırtmaç, biraz göğüs dekoltesi. Ve onun resmini beğenen binlerce abaza adam. Sonuç bu.
Bir tanesi diyor ki; “Bana bir günde onlarca kişi farklı farklı taleplerini mesaj atıyorlar.”
“Paylaşımımı Repost veya Retweet yapar mısın?”
“Son postuma yorum ve beğeni atar mısın?”
“Ne olur beni takip eder misin?” diye soruyorlarmış.
Ayrıca “Bu postumu paylaşırsan senin için her şeyi yaparım,” yazan da varmış. “Ablacım her şey derken ucunu çok açık bırakmadın mı acaba?” diyesim geldi.
Benim de sosyal ortamlarda denk geldiğim arkadaşlarım var.
Morali bozuk, telefonuna bakıp bakıp iç çekiyor. Neymiş daha istediği kişi resmini beğenmemiş, hikayesine bakmamış, yok yorum yazmamış, yok az beğeni ve rt almış.
Adamla yemek yerken telefonda istediği kişiden beğeni geldiğini görünce heyecanını gördüğümde ben de iç çekip “Yazık bu adama demekten,” öteye geçemiyorum.
Yahu git al o kızı neredeyse. O senin karşında olacak, saçını okşayacaksın, gözlerin derinliklerine bakacaksın, sevdiğini söyleyeceksin, dokunacaksın, paylaşacaksın, o zaman o birliktelik senin için bir anlam ifade edecek.
Bir de bu işin ticari alanı var, “Takipçi Satın Alma” işi var. Daha da gelişmişi vardır da o kadarını bulamadım. Ama takipçi olayını araştırdım, platform kendini güncellediğinde onlar da gidiyormuş gerçi ama olsun yakın zamanda ben de şöyle yüz bin civarı takipçi alacağım ve hayatımda en çok istediğim sosyal medya fenomenliği hedefime biraz olsun yaklaşacağım.
1971 yılında atılan ilk mail ile başlayan sosyalleşme sürecinin geldiği notaya bakın.
Çevremdeki insanların toplum ve bilim için katma değer sağladıkları ölçü benim onlara olan hayranlığımın seviyesini belirlemekte. Şahsen bana değer katmayacak, benden daha fazla gelişmiş fikirleri olmayan insanlar ile çok fazla vakit geçirmemeye gayret etmekteyim.
Bunun en temel sebebini, Jim Rohn’un özellikle paylaşmak istediğim ünlü sözleri oluşturmakta:
“Dünyanın en zeki insanı da olsanız, bulunduğunuz ortam vasat ve vasatın altındaki kimselerden ibaret ise, düzeyinizi bile koruma imkanınız yoktur. Hepimiz beraber en çok zaman geçirdiğimiz beş kişinin ortalamasıyız.”
“İnsan en çok vakit geçirdiği beş kişinin ortalaması kadar zengin, bilgili ve kültürlüdür.”
Bu sözü öğrendiğimden beri felsefem hep beni bu yönde davranışlarla sarmaladı. Bu arada sadece bana göre böyle olduğu için özgün fikirlerimi yazmaya çalıştım. Doğruların ve yanlışların, kime ve neye göre olduğunun tartışılır olduğunu kabul ediyorum.
2024 © Mustafa Çağa.