Kendi hayatını başkası için yaşamak; başımızı çok akıllı olan telefonlarımızdan kaldırdığımız anda, çevremizde yapacağımız ufak bir gözlem ile hemen fark edebileceğimiz ve herkesin belli ölçülerde yaşadığı dram.
Bu benim öz tanımım. Tanıştığım insanların amaçlarını, hedeflerini, heyecanlarını, korkularını, karakterlerini, iç dünyalarını, beklentilerini anlamaya çalışırım. “İnsanlığın ortak amacı var mı?” sorusu hep aklımı kurcalar. Gerçekten sizce var mı?
Biliyorum ki, bir insanı kısa zamanda doğru bir şekilde tanımak çok zor. Bunun en büyük nedeni ise insanların değişime ve her ortama hızla ayak uydurması ve durumlara çabuk alışıyor olması olabilir.
Öyle olmasa idi insanlar büyük kayıplar verdiğinde nasıl hayatına devam edebilirdi ki zaten? Ya da şimdiden on yıl öncesine döndüğünde insan değişmese nasıl eleştirebilirdi ki kendisini?
Sebep & Sonuç
Tüm bunları düşündüğümde her şey ama her şey sebep sonuç ilişkisi üzerine kuruluymuş gibi geliyor bana. Yaşanılan hiçbir şey anlamsız değil. Son zamanlarda en çok duyduğum cümle; “Bunda da vardır bir hayır.” Ne güzel, öyle değil mi? Bir anda insanın içini huzur kaplayıveriyor. Çaresizlikten öteye geçemeyen ve Allah’a sığınılan o an.
Bu sözü birisine söylediğinizde siz de onun yüzüne bakın, boşluğa söylemeyin. Bakın ki yüzündeki ifade aklınıza kazınsın. Her söylediğiniz kişiye bakın hepsinin gözlerinin içerisindeki o inanç aynı.
Etkileşim
İnsanlar üzerinde nasıl bir iz bıraktığınıza bakın. Ortalama yaşama sahip bir insan, bir yıl boyunca üç binin üzerinde insanın hayatına olumlu veya olumsuz etkide bulunuyor. Bu trafikte korna çalıp, bağırdığınız kişiden, yemeği geç getiren garsona siteminizden, yaşlı birisine yaptığınız yardımdan, birine aşık olmanıza kadar her şeyi içeriyor. Kelebek etkisi gibi bu süreç ilerleyip gidiyor. Belki de bir zincir gibi birbirine bağlı.
Gerçek Sen
Peki, vitrin kısmını anladık. Güzelsin, eğlencelisin, bazen mutsuzsun ama dirençlisin, iyi bir işin var gibi, kariyerin de fena gitmiyor, e güzel işler de yapıyorsun. Bunların hepsi tamam ama benim öz sorum şu;
“Gerçekten sen kimsin?”
Kendini en son ne zaman izlediğini düşün. Sabah kalktığında ayna karşısında makyaj yapmak, saç taramak, tıraş olmak vs dışında kendini ne zaman inceledin? Mimiklerine baktın mı hiç? Yüzündeki çizgilerdeki değişiklikleri fark ettin mi? Gerçekten kendi korkularını ve tedirginliklerini kendine itiraf edebildin mi?
Merak etme, panik yapacak bir şey yok, hepimiz aynı durumdayız.
Bir sabah uyanamama veya bir beton kütlesinin altına sıkışmış şekilde uyanma ya da gerçekten hasta olmuş bir şekilde uyanma halleri sana tanıdık geliyor mu? Evet, değil mi? Çünkü bunlar çok yaşandı etrafında. Senin zorluk diye kabul ettiğin durumların yüzlerce katını yaşadı bazıları. Bazıları hiç görmedi bunları, bazıları bu hayatı ciddiye almaktan öteye geçemedi. Hâlâ kimin koyduğu belli olmayan, bir filin zinciri gibi ayağını aşıp boğazına kadar gelmiş, kurallar içerisinde boğulup giden hayatını seyredemiyor bile.
Gerçekleşmemiş olan her şeyi olmuş gibi kabul edip, sonrasında yaşanacak olanları da düşünüp (ama yaşanabilecek en olumsuzları) kendisine dert edinip yaşayan insanlar ile doldu taştı her yer.
Sen kimsin biliyor musun?
Bu yaşına kadar birçok konuda mücadele etmiş güzellikler ile dolu bir insansın. Sen Allah’ın yarattığı en güzel varlıksın.
Ben ise milyonlarca insan gibi sıradan ama sana senin değerini hissettirmek için var olanım.
Bugünün düşünceleri ile kendini tanımadan vazgeçmeler olmasın hayatında.
Bugünün düşünceleri ile bu yaştaki bedenini sınırlama hiçbir bir an.
Bugünün kuralları ile esir etme kendini, bırak özgürlüğün geleceğin en güzel koşullarını sunsun sana.
Bugünün beklentileri ile yorma kendini, yarın senin için geç olmadan.
2024 © Mustafa Çağa.